10 Eylül 2012 Pazartesi

Tek Kişilik Oyun Saçmalamaca - 2

UYARI: Önce "Tek Kişilik Oyun Saçmalamaca - 1" isimli yazıyı okumayanların bu yazıyı okuması yasaktır.

**********************

İNSAN: Ne garip değil mi? İnsanın hayatta hep karşılaştığı gibi, büyük beklenti hep büyük hayal kırıklıkları getirir inada inat. Sen sana benzer bir sen beklerken, hiç sana benzemeyen senler türüyor senden. Annem de öyle hayal kırıklığına uğraşmış işte. Gerçi babam da ilk başlarda afallamış ama o travmayı çabuk atlatmış. Şimdi iyi görünse de doğduğum zaman anneme şaşkın şaşkın bakarak;

-Hanım, bu çocuğu biz geri verelim bence... demiş..

-Manyak mısın be? Nerden aldık ki nereye geri vereceğiz?

-Problem orada işte, hiç bir yerden almadık, hiç bir yere veremiyoruz da, başımıza kaldı lan bu gerizekalı!!

Napalım, kader kurbanıyız. Hani klasik klişe entel tabirleri vardır ya, "Çocuğunuzu aşağılamayın, onu ezmeyin, sevin, teşvik edin" diye... Demek ki bizimkiler de bunu tersten anlamışlar. Klişe entel tabirlerine kapılmayarak, marjinal entel söylemlerine yaklaşmak için böyle bir şey yapmış olabilirler, bilmiyorum.

Velhasıl, seneler gerizekalı olduğumu söyleyemeyerek ve bu yüzden annemlerin beni hep gerizekalı görmesine ses çıkaramayarak geçti... Uzun uzun ağladığım ve kısa kısa güldüğüm zamanlarım oldu. Ama içimde hep bir burukluk vardı sürekli... Aslında insanın içinde bir miktar burukluk bulunması iyidir. Normal olan, olması gereken odur. Yani Yılmaz Erdoğan'ın "Ağlamasını bilmeyen adamın gülmesinden de bir bok olmaz" tabiriyle paralel bir hadisedir. Ama bu burukluk bulunması zor bir burukluk olduğunda burukluk hissi vermelidir. Yani burukluğun kaynağını bilmemen en güzelidir. Bizim  gibi içinde olan burukluğun sebebinin "gerizekalı" söylemi olması insanın içini daha çok burkuyor, zaten bükülmüş ruhunu kat kat katlıyor.

Yani, içime kuru kuruya yapışan bu burukluk benimle birlikte büyüdü içimde. Senelerce sülük gibi yapıştığı yerde kaldı. Çok istedim çekip koparmayı, söküp atmayı ama ruhum müsade etmedi. Halk tabiriyle "YEMEDİ" yani... Yok yok şaka... Ben istemedim bu burukluğu çıkarmayı içimden. Eğer burukluğumla savaşsaydım belki daha çok zarar verecektim içime. En iyi yaptığım iş olan "kabullenmeyi" seçtim. En azından burukluğu düzeltme işini uzun zaman ertelemek...  Çocuğunuz yaşamışsınızdır, sınavlara hazırlnan öğrencilere baktığınızda en çok stresi hep çalışanlar yapar. Çalışmayan öğrenciler hep ununu elemiş, eleğini asmış adamlardır. Aslen eksiye gitmelerine ve kayıp yollarına düşmelerine rağmen, yani en çok stresi onların yapması, en çok onların çalışması gerekirken, onların kafası çalışanlara göre çok daha rahattır. İçini dürten bir şey olmadığında dışarıda hareket olmaz ki! Aynen öyledir durum. Yanlışınızla yüzleşmek, onu kabullenmek, savaşmaktan daha kolaydır. Çünkü her savaş, büyük tahribatlar yapar. Zaman-mekan farketmez. Savaş haraplaştırmaktır olduğu yeri. O yüzden kabullenmek en güzelidir. Doğru! Dışarıdan bakıldığında kolaya kaçmanın bir değişik versiyonu gibi gözükebilir ama kısa vadede doğru kabul edilen bir şeydir. Uzun vadede çok şey öğretir, çok şey kazandırır. Hayata hasarsız ve dengeli başlama, yıpranmayarak olaylara atılma fırsatı verir.

Amaaaaaaa.... Çok ince bir nokta var burada. Kabullendiğin nokta, içine sülük gibi yapışan o nokta bazen evrensel yanlışlardan biri olabilir. Yani herkesin hata olarak addettiği bir şey içinizde büyüdüyse çok dikkatli olmalısınız. En azınndan aynaya bakıp," içimde büyütüp beslediğim bu hadiseyi acaba ben zamanla kat'i bir doğru olarak addetmiş miyim?" sorusunu sormalıdır İNSAN... Hataysa onun hata olduğunu da kabul etmelidir aynı zamanda. Sadece burukluğunuzu kabul etmek yetmez. Çünkü insandaki o nefis, o burukluğu zamanla sizi haklı çıkarmak için önünüze temcit pilavı gibi koyar. Tiksindiğiniz bir şeyden, deli gibi hoşlanır hale gelirsiniz bir süre sonra. O yüzden içinizdeki burukluğu büyütürken, onun bir hata olduğunu, bir eksiklik olduğunu bilerek büyütün. Eğer aklınızdan zerre kadar, "ya aslında............" diye başlayan cümleler geliyorsa, geçmiş olsun, kaybettiniz demektir. İşte o zaman tam kesip atma zamanıdır. Çünkü hastalık yayılmış, kangren bütün uzvu sarmıştır.


.............

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder