25 Eylül 2011 Pazar

BEKLEME YAPMA!!!

Ne hasta bekler sabahı
Ne taze ölüyü mezar
Ne de şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar


Geçti, istemem gelmeni
Yokluğunda buldum seni
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme artık neye yarar

NFK

Belki de dünya tarihinde yazılmış en dokunaklı "bekleyen adam", "beklenen kadın" şiiri...

İki kıta içerisine sığdırılmış bir sevda coğrafyasını andırıyor bana...

Ben de Necip Fazıl gibi bekliyorum...

Ama sadece gibi olarak kalacağımı da biliyorum. Zira yukarıdaki şiire yaklaşmak, alev püsküren yanardağın kraterinden içeri bakmak kadar zor...

Bununla ilgili bir Osmanlı hikayesi geldi aklıma...

Yavuz Sultan Selim, Şair Vehbi'nin istemeden kalbini kırar. Yetenekli şair duruma çok içerler ve İstanbul'dan ayrılıp Anadolu'ya yerleşir ve Van Müftüsünün katipliğini yapmaya başlar. Ama onu kimse bulamaz... Pişman olan Yavuz, kalbini kırdığı Vehbi'yi bulmak için kurnazca bir plan yapar.

Bir şiir yarışması başlatır ülke çapında...

Bir mısra yazar ve devamını en güzel getirene ödüller vaad eder. Vehbi güya dayanamayarak yarışmaya katılacak ve Yavuz da nerede olduğunu bulacaktır.

Yavuz mısrayı yazar:

"Bütün dünya benim olsa gâmım gitmez nedendir bu"

Ve yarışma başlar...

Kalbi kırık Şair Vehbi, Van müftüsünün yanındadır. Müftü gelir ve yarışmadan bahsederek "Sen benim yerime bu şiirin devamını getir. Ben kendi ismimle yarışmaya katılayım. Böylece padişah seni tanıyamaz"

Vehbi kabul eder ve Yavuz'un mısralarını şöyle tamamlar:

Bütün dünya benim olsa gâmım gitmez nedendir bu
Ezelden gâm tûrabıyla yoğrulmuş bir bedendir bu


Arkadaş, sakın terk etme insafı, makam-ı imtihandır bu
Gelen gider, giden gelmez, iki kapılı handır bu

Şair "Nasılsa benim adıma değil" diyerekten gönül rahatlığıyla sitemini etmiş, öfkesini atmış, içini dökmüşür. Padişah Van müftüsü tarandan yazıldığı söylenen bu şiiri okur nihayetinde... Şair yetenekliyse, sultan da zekidir. Kendisine dökülen ahları hemen anlar:


"Aradığım şair Van müftüsünün katibidir. Gidin getirin"

Ben de Şair Vehbi gibi sürekli bir yerlere göndermeler yapma ihtiyacı hissediyorum nedensiz...

Ama zihnimde canlanan şeyler, şairin şiirindeki gibi birbiriyle bütünleşip, ete-kemiğe bürünüp, derli toplu bir eser husule getirmiyor ayrılığa ve beklenenin artık gelmeyeceğine dair...

Yahya Kemal'in "Her gün kavuşmanın tadı başka, ayrılıp kavuşmanın tadı başkadır" sözüne, "Ayrılan kavuşamaz ki" diye dayılanıyorum.

Yine Yahya Kemal'in, "Ankara'nın en çok nesini seviyorsunuz?" sorusuna verdiği "İstanbul'a dönüşünü" cevabına "Ya artık İstanbul diye bir şehir yoksa ve Ankara'ya mahkum olmuşsak" diye endişeli bir laf döküyorum ortaya...

Yılmaz Erdoğan'ın "Tıpkı ölüm gibi, ayrılık da yaşamın emri" deyişine "Bence ayrılık yaşamın değil, ölümün emri. Ayrılanlar ölür çünkü" diye saçma sapan bir dimağ ile itiraz ediyorum.

Artık derli toplu hale gelinceye kadar kuluçkaya yatacağız mecbur...

Kader...

24 EYLÜL 2011 - MARMARİS

A.S

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder