25 Eylül 2011 Pazar

ENTERESAN AŞK - 2

Artık sevgili olduklarına dair resmi belgeyi birbirlerine ilan-ı aşk ederek imzalayan kız ve erkek özde fani olma aşamasına geçmişlerdi. Verdikleri "Asla sıradan aşıklar gibi olmayalım" sözüne hürmeten, sair insanlar için hiçbir değer arz etmeyen nesnelere derin manalar yüklemeye başladır. Aşklarını, çikolata kaplı leblebiye, çubuk krakere, her gün gitmekte oldukları kafenin pahalı ama sadece rengi çaya benzeyen sıvılarına ve çilekli pastaya indirgemişlerdi.

Aşk, onlara göre, kızın kendi eliyle pişirdiği ve atılmak üzere kenara bırakılan plastik kavanoza koyarak evden kaçırdığı ve erkeğe getirdiği aşureydi.

Alüminyum folyoya sarılmış haluj ve kakaolu kekti.

Geceleyin cama çıkıp birbirlerinin siluetlerini seyrederek saatlerce telefonla konuşmak ve gülme krizlerine girmekti.

Kız tarafından hediyele edilen Yılmaz Erdoğan'ın "Haybeden Gerçeküstü Konuşmalar" kitabına harbiden gerçek üstü aşklarının dipnotlarını düşmekti yapışkan kağıtlarla...


Birbirlerine isimleriyle hitap etmemekti...

Zaten kızın ismi erkek için tam bir metafor hazinesiydi. Her mesajda, her konuşmada, duvağı açılmamış sevgi sözcükleri üretiyorlardı. Ama özellikle "seni seviyorum" demiyorlardı; çünkü onlar "Aşk hissiyatın kelimelerle israfı değildir" sözüne iman etmişlerdi. Çoğu şeyi konuşmaya gerek bile duymadılar. Bir saniyelik göz göze gelmeyi,  bir ömür konuşmak ya da ciltlerce kitabı bir anda bitirmek addediyorlardı. Ama hiç beş dakikadan az bakışmalar yaşayamadılar. Çünkü kızın her hücresi farklı renklerde olan gözlerine erkeğin odun kahvesi gözleri bir türlü yetişemiyordu. Kızın gözünden içeriye inmek erkek için mesele haline gelmişti. Ama her sefer bu zorlu ve tatlı mücadeleyi yaşamak onlar için aşklarının en güzel yanıydı.

Şehir içi yollarda, sık sık tümseklere rastlarsınız. Eğer arabanızın süspansiyonları kaliteliyse hızlı girdiğiniz tümseklerde yaylanma hissi duyarsınız. Ve arabanızın arka koltuğunda küçük çocuklar varsa, sizin için hızkesici ve gereksiz olan tümsekler onlar için bulunmaz hint kumaşı tadında birer eğlence kaynağıdır. İşte kız ve erkek de arka koltukta cıvıldayan çocuklar gibiydiler. Aşk yoluna atılan eski asfalttan bozma tümsekleri tabiri caizse sallamayarak eğleniyorlardı.

Bu yazıya girmesi gerekmeyen -aslında çok da lazım olmayan- bazı toplumsal meseleler yüzünden (toplumun en küçük yapı taşı ailedir diyelim ve yumağa ulaştıran ip ucunu verip konuyu kapatalım) yaşanması gereken çoğu şeyi yaşayamadılar:

Üniversite ile kafe arasındaki kalabalık ve merkezi caddeden bırakın el ele yürümeyi yanyana bile yürüyemediler. Yine aynı sebeplerden, bir pasajın üst katında, geleni gideni çok olmayan, ama tersine otantik bir atmosferi olan kuytu bir kafeye gitmek zorunda kaldılar her seferinde. Üstelik kafenin girişindeki, üzerinde sarılmış (daha doğrusu erkek elini kızın omuzna atmış) çift resmi bulunan ve "burada laubalilik ve uygunsuz hareketler yasaktır" ya da "ahlak bekçiliğinin yaşandığı yegane adres burası" demek istercesine kocaman bir kırmızı çizgi çekilen tabelaya rağmen. 

Yine aynı sebeplerden güneş battıktan sonra, sokak lambalarınınaydınlattığı caddelerde, mekanlarda bulunmadılar. Gün batımının ve gün doğumunun ne demek olduğunu anlayamadılar. Araba farları hiç gözleini almadı. Çimlere uzanıp yıldız sayamadılar. Sabah uyandıklarında birbirlerini göremediler, beraber kahvaltı hazırlayıp, beraber bulaşık yıkayamadılar.


Ama bütün bunları mizah malzemesi yapmayı bildiler. Kafe ile üniversite arasını beraber gidemiyoruz diye oturup ağlamadılar. "Önce kim gitsin" diyerek işi espriye vurdular ve yazı tura attılar. Erkeğin ali cengiz oyunlarıyla her seferinde tura geldi ve hep kız önden gitti. Onu 30-40 metre öteden takip etmeyi sevdi erkek..

Kafede sarılmak yasak diye dert etmediler. Önden giden kafenin olduğu pasajın kuytu kısmında bekledi, sım sıkı sarılı pöyle girdiler içeriye... Kafenin sahibinin şarkıcı Nev'e çok bnzemesini alaya aldılar ve "o" kafedeyken el ele diz dize oturmaktan başka bir şey yapamadılar. Kız başını erkeğin omzuna koyamadı hiç... Yan yanayken özlediler ve hasret çektiler göz göze.. Ve sırf bu yüzden şarkıcı Nev'den nefret ettiler sırf kafeci ona benziyor diye...

(Bu sefer devamı gelir mi bilmiyorum)

A.S

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder