18 Eylül 2011 Pazar

GÜLLÜK DEĞİL GÜNLÜK - 1 / OF!

- İnsan ruhunun mekanizmasına yön veren çarkların sistematik olarak dönmesi hayatın ve işlerin yolunda gittiğinin göstergesidir. Biz yetişkinler için çoğu zaman çarkların yavaş dönmesi durumları hasıl olabilir veya dişlilerin arasına parazitsel hadiseler sıkışabilir. Ancak bunları çıkarmak bir kaç sancılı tecrübenin ardından mümkün olabilir. Çarklar tekrar mekanizasyonu sağladında hayat rayına oturur ve mevsim normallerine döner...

Ne var ki...

Bazen ne çarkların dönmesi, ne hayatın normal seyrinde gitmesi, ne de aralarına sıkışan çomaklar insanın elinde olmaz. İşte o zaman ruh beyne üfler ve beyin sigortalarındaki teller aheste aheste yıpranmaya başlar. Çünkü makina başkasının elinde hiçbir zaman randıman vermez...

Yıpranıyorum....

Son telefon görüşmemizde annemin yürek şahreleyen o muazzam sesiyle bana uyguladığı "psikoterapi" seansı etkisini yitirmeye başlıyor. Çocukken annemin hep yargılayan sesini duyduğumu ve onun aslında hiçbir şeyden anlamayan biri olduğunu düşünen ben, şimdi onun sesini arar oldum her yerde...

"Yavrum, askerdesin. Biliyorum... Ezilen insana yapacak bir şey yok demek onun sinirlerini zıplatmaktan bşak hiç bir şeye yaramaz. Ama zamanın hiç durmaması ve hep ileriye gidiyor olması çok büyük bir nimet. Şükretmen lazım. Ya zaman dursaydı ve sen orada kalman gerekenden daha uzun bir süre orada kalsaydın? O zaman o çok daha kötü olurdu. İşte yapman gereken içini ferah tutmak ve askerliği alaya almak.  Size verilen en kötü cezayı, hayatın sana yaptığı çok komik bir şaka olarak görüp ayaklarının ve sırtının ağrımasını hiçe sayarak bu şakaya katıla katıla gülmek.

Hani sen diyordun ya...

Cem Yılmaz izlerken vakit çok hızlı geçiyor diye... İşte Cem Yılmaz'ı askerlik olarak düşün ve zamanını doldurmaya bak... İnan, ben burada senden daha çok acı çekiyorum. Senin her oflamanda ben bin ofluyorum... Hiç bir şey yapmazsan "gülün için" (kendisinden bahsediyor, zira ben ona gülüm diyorum) onun bin oflamaması için oflama... Gözünü kapayacaksın ve açtığında biz, Sabiha Gökçen İç Hatlar çıkışında seni bekliyor olacağız"

demişti bana güllerin en güzeli olan annem...

Gençliğin verdiği ara gazla "Her şeyi kendim halledebilirm, kimseye ihtiyacım yok" demem yaptığım en büyük aptallıkmış meğer. Demek ki, her bunalım evresinde soluğu annemin dizini dibinde alsaymışım belki bulantılı ve karanlık satırları yazmıyor olacaktım.

Hep diyorum...

Biz burada (askerde) bir şeyin kefaretini ödüyoruz... Belki ben eskiden beri annemi çok kaale almayışımın ya da sivil hayatta yediğim bokların bedelini ödüyorum..

- Her fırsatta şunu duyuyorum:

"Çok rahat askerlik yapıyorsunuz, dağdakiler ne yapsın? Bir de şikayet ediyorsunuz!"

İyi de... Dağdakiler çok zorluk çekiyor diye biz de burada hiç yoktan kendimizi mi zincirleyelim? Durduk yere çatışma mı çıkaralım? Biz onların neler yaptığını, nasıl şartlarda yaşadıklarını zaten biliyoruz. Çünkü 20 yıldır şehit haberi izlmekteyiz..

Ama yapacağımız bir şey yok ki...

Bu bizim tercihimiz değil ki...

Askerde dağa ya da deniz kısına düşmek bizim kontrolümzde değil ki...

Biz ne yapalım?

Taze gençlerin kimin terörün kucağına, kimini kral dairesine atayan zihniyet niye bunu her fısatta yüzümüze vuruyor? Genç ve yapacak bir şeyimizin olmaması bunlara o hakkı tanır mı?

- "Askerlik gençleri adam ediyor" demek; devletin askere:

"Al, ben bu çocuğu eğitemedim, ona ulaşamadım, onu terbiye edemedim, işleri elime yüzüme bulaştırdım, al bari sen bunu yatır, kaldır, süründür, temizlik yaptır, adam et" demesidir.

Yani devlet resmen kendi içine kusmaktadır...

Askerden sonra gençlerin %80'i tekrar askerden önceki haline dönüyor ve askerlik sadece zaman kaybı olarak kalıyor, halbuki öyle olmamalı...

- Ben askerde yeterli bilinç verilmeden, salt iş yaptırıldığını düşünüyorum. Ben çok eskiden beri fiil boyutunun altında inanç boyutu olmazsa işlerin düzgün gitemeyeceğini savunanlardanım. Yani hep bir "NEDEN?" , "AMAÇ NE?" soruları tırmalar beni.. Ama askerde ne zaman bu soruları sorsam:

"Askerlik dostum yapacak bir şey yok"

cevabını alıyorum. Dolayısıyla yaptığım hiç bir işe sarılamıyorum, sivilde güle oynaya yaptığım işler sanki içimde karanlık dehlizler açıyormuş hissi veriyor. Üzerimde sürekli bir tedirginlik hali var...

Aslında açık bir şey söyliyeyim...

"BEN BURADA ÇOK SIKILIYORUM"

("Herkes sıkılıyor" demeyin, G-3 kullanmasını çok iyi biliyorum)

(bkz: bir anti-militaristin askerlik nevrozu)

14 EYLÜL 2011 - MARMARİS

A.S

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder